Gecikmiş sanayi devriminin doğaya bıraktığı kalıcı izler, nihayet küresel ölçekte yıkıcı sonuçlar doğurmaya başladı. Gezegenin buzulları hızla erimeye başladığında, dünya, geri dönülmez bir felaketin eşiğine gelir. Buzulların erimesiyle birlikte, barajlar kontrolden çıkarak büyük çaplı su baskınlarına neden oldu. İnsanlar arasındaki huzursuzluk dalga dalga yayılırken, panik atmosferi her geçen gün daha da yoğunlaşır. Erime süreci, tarım alanlarının sular altında kalmasına ve gıda üretiminin ciddi şekilde azalmasına yol açtı. Hızla artan erozyon, fay hatlarını zayıflatarak büyük depremleri ve devasa tsunamileri kaçınılmaz hale getirir. Doğa felaketleri peş peşe gelirken, kaos giderek büyür. Bu felaketlerin ortasında, bilim insanları Kuzey Amerika’nın çöküşünü engelleyebilmek ve su seviyesini dengelemek için zamana karşı yarışmak zorunda kalır. Su akışını kontrol altına alarak dünyanın dengesini sağlamak için obruklar oluşturan uzmanlar, doğanın acımasız güçlerine karşı umutsuz bir mücadeleye girişirler. Aynı zamanda, şehir altyapıları çökerken, acil yardım ekipleri bile yeterli desteği sağlayamaz hale geldi.