Hanna’nın hayatı, umutsuzluğun en karanlık derinliklerinde başlar. Oğlunun bir seri katil tarafından kaçırılması, onu paramparça eder. Her adımı, bir uçurumun kenarında titreyerek atar. Acının yükü altında ezilirken, içindeki karanlık büyür ve kontrolünü kaybetmeye başlar. İlk önce alkole sığınır, sonra uyuşturucuya kapılır. Bir gün, umut bir ışık gibi parlar: oğlunun cesedinin bulunabileceği ipuçları belirir. Bu umutla dolup taşan Hanna, hemen harekete geçmeye karar verir ve kasabaya doğru yola çıkar. Ancak, kasabaya vardığında, umutla dolu gözlerle ama yüreğindeki korkuyla kendi araştırmalarına başlar. Beklenmedik gerçeklerle yüzleşmekten kaçamaz. Zamanla, kasabanın yüzeyinin altında yatan karanlık sırları açığa çıkardıkça, Hanna kendini büyük bir tehlikenin tam ortasında bulur. Oğlunun kaderini belirleme mücadelesi, onu kendi hayatını da riske atmaya iter.