Bir cinayet soruşturması sırasında, bilim ve adaletin öngörülemeyen bir şekilde bir araya gelmesi, izleyiciler üzerinde derin bir gerilim yaratmaktadır. 2004 yılında İsveç’te, Linköping şehrinde meydana gelen bir cinayet olayı, iki masumun hayatına mal olur. Küçük Muhammed Ammouri ve komşusu Anna Lena Svensson’un öldürülmesi, sadece yerel halkı değil, tüm ülkeyi etkileyen bir korku dalgası yaratmıştır. Olayın yıllarca çözümsüz kalması, toplumda haklı bir endişe ve adalet arayışı doğurmuştur. Fakat bir dedektif, bu karanlık pusulayı aydınlatma umuduyla alışılmışın dışına çıkarak yenilikçi bir yaklaşım benimser: Genetik araştırmalar ve soydan elde edilen verilerle cinayeti çözmeye çalışır. Böylece, Avrupa’da bir ilki gerçekleştiren bu yöntem, adalet sisteminin kapılarını bilimsel araştırmalara açar. Bu süreç, yalnızca bir cinayeti çözmenin ötesinde, toplumda adaletin sağlanması için yepyeni bir perspektif sunar.