Tarihin derinliklerinde saklı bu hikaye, Danimarka’nın savaşın gölgesindeki topraklarında filizlenir. Her satırı hüzün ve umutsuzluğun izlerini taşırken, bir umut ışığı gibi parlar. Ülke savaşın pençesindeyken, eski bir okul binası Alman mülteciler için sığınak haline gelir. Okul müdürü Jakob ve eşi Lis, çocuklarıyla birlikte, beklenmedik bir görevin altına girerler. Karşılarında beliren karmaşık bir durum, zihinlerini ve kalplerini sarsar. Mültecilere mi yardım etmeli, yoksa Danimarka’nın bağımsızlığı için mi mücadele etmeli, bu büyük bir ikilemdir. Her iki seçenek de ağırlığını hissettirir. Ancak, verecekleri kararın sadece kendi kaderlerini değil, tüm bir toplumun geleceğini belirleyeceğinin farkındadırlar. İnsanlık, vicdan ve vatanseverlik arasında sıkışıp kalan Jakob ve Lis, adil bir şekilde ilerlerken, gelecek kuşaklara bir miras bırakmanın sorumluluğunu taşırlar. Bu zorlu yolculukta, umutsuzluğa meydan okuyan insanlığın gücünü görmek mümkündür. Belki de bu karanlık dönemde, insanlık iyiliği ve dayanışmasıyla yeniden doğar.