Günler, haftalar ve aylar boyunca bu anı beklemişti Kelly-Anne. Adaletin yerini bulacağına dair içindeki güçlü inanç, nihayet karşılık buluyordu. Ludovic Chevalier’in reşit olmayan üç kızını vahşice öldürmekle suçlandığı davanın ilk duruşması başlamaktadır. Ancak birçok insanın aksine, Kelly-Anne bu adamdan büyülenmiş ve ona saplantılı bir şekilde bağlanmıştır. Her mahkeme oturumuna katılarak Ludovic’i yakından izlemektedir. Kelly-Anne’in bu takıntısı derinleştikçe, sıradan bir gözlemci olmaktan öteye geçer ve gerçek ile hayal dünyası arasındaki sınırlar giderek bulanıklaşmaya başlar. Mahkeme salonunda başlayan bu tehlikeli yolculuk, Kelly-Anne’in kendi karanlık iç dünyasını keşfetmesine yol açar. Zamanla, Ludovic’in masum olduğuna inanmakla kalmaz, onun suçlandığı cinayetlerin aslında bir komplonun parçası olduğuna ikna olur. Bu inanç, onun hayatını ve aklını tehlikeye atar.