Alex, dünyadaki koşuşturmadan bıkmıştı artık. Sessiz bir hayat arayışı, onun için sadece bir tercih değil, yaşamsal bir ihtiyaçtı. Şehrin gürültüsünden kaçıp uzaklaşmak, iç huzurunu bulmayı umduğu bir yolculuktu. Ancak zamanla bu da yetmez olmuştu. Bir gün, Alex’in zihnine beliren düşünceyle her şey değişti: Mars’a gitmek! Tek yönlü bir seyahat, bilinmezliğe doğru atılan cesur bir adımdı. Kararını duyuran Alex, çevresinde şaşkınlık ve hayranlık yarattı. Kimi onu deli olarak damgalarken, kimi ise cesaretine hayran kaldı. Alex için bu yolculuk, sadece fiziksel bir uzaklaşma değil, aynı zamanda içsel bir keşif ve dönüşüm süreciydi. Ve tam o sırada, aşk da kapısını çaldı. Hayatına giren bu yeni duygu, her şeyi daha da karmaşık hale getirdi. Alex, Mars’ın kızıl topraklarında tek başına bir gezgin olmanın hayalini kurarken, şimdi kalbinin ve aklının arasında gidip gelen bir denge arıyordu. Belirsiz bir geleceğe doğru ilerlerken, yıldızları izlerken bile içindeki bu tutkulu aşkın getirdiği zorlu seçimle yüzleşmek zorunda kaldı. Gökyüzündeki yıldızların ışığında, Alex’in Mars’a olan özleminin ve iç sesinin denge noktasını bulması gerekecekti.