İnsanlığın çevresel ihmali ve kayıtsızlığı, Dünya’nın karşı karşıya olduğu devasa çevre krizlerini çığırından çıkardı ve trajedilerin boyutunu korkutucu bir şekilde artırdı. Londra’nın tamamen sular altında kalması, binlerce insanın çaresizlik içinde kıvranmasına ve birçoğunun hayatını kaybetmesine neden oldu. Ancak, her felaketin ardında bir umut ışığı vardır. Bu dehşet verici doğal afetlere rağmen, hayatta kalmayı başaranlar oldu. Aralarında, mücadele ruhunu kaybetmeyen bir anne de vardı. Ancak onun hikayesi, sadece doğal afetlerle sınırlı değildi. Zira o, yeni doğum yaparak hayata getirdiği bebeğiyle birlikte, bu kaos ortamında var olmaya çalışıyordu. Hayatın bu zorlu döneminde, anne olarak hayatta kalmak için verdiği mücadele, daha da zorlaştı. Yeni doğan bebeğine bakmak, onu korumak ve yaşatmak için elinden geleni yapmak zorundaydı. Ancak bu, çevresel yıkımın ortasında yaşamakla yetmiyordu. Evine, güvenli limanına geri dönmek istiyordu. Ancak yollar sular altında, toplum parçalanmıştı ve geriye dönüş imkansız gibi görünüyordu. Yine de umut vardı. Anne, içindeki son umut kırıntılarıyla, bebeğiyle birlikte evine dönmek için çaresizce mücadele eder.