Tore, hayatının en zorlu anlarında, derin suların içinde bir yelkenli gibi sürüklenirken, sevdiklerinin kaybının yarattığı fırtınanın pençesinde boğulur. Ruhu, dalgaların vurduğu bir kıyı gibi paramparça olmuş, umutsuzluk karanlığın derinliklerine doğru çekilir.
Erik’in çıkışı, umutsuzluk bulutlarının arasından süzülüp gelen bir güneş gibi gelir Tore’a. Çiçeklerin soluğu, onun yaralı ruhuna bir rahatlama sağlar, umut ışığı gibi parlar. Ancak bu umut dolu başlangıç, zamanla acı gerçeklerle yüzleşmenin zorluğuyla sınanır.
Tore, kederini unutmak için karanlık bir yolda ilerler. Partilerin gürültüsü, alkolün uyuşukluğu ve uyuşturucunun bulanık gerçekliği, onun içsel yangınını daha da alevlendirir. Ancak bu geçici kaçışlar, aslında onu daha derin bir boşluğa sürükler, acısını daha da keskinleştirir.
Linn ve diğer sevdikleri, Tore’un bu karanlık yolculuğunda yalnız olmadığını göstermek için mücadele ederler.