Jose Arcadio Buendia ve Ursula Iguaran, köylerinden ayrılmaya ve bilinmeyen bir geleceğe doğru yola çıkmaya karar verdiklerinde, arzuladıkları özgürlük ve yeni bir başlangıç peşindeydiler. Ailelerinin tüm karşı çıkmalarına rağmen birlikte çıktıkları yolculuk, onları taşlarla çevrili bir nehrin kenarındaki Macondo kasabasına yönlendirdi. İlk başta bir ütopya olarak tasarladıkları bu kasaba, zamanla sadece umutlarını değil, aynı zamanda Buendia ailesinin ruhunu saracak iç savaşlar, salgınlar ve doğaüstü olaylarla şekillendi. Macondo, her nesilde yeniden doğan ve aynı hataların, kayıpların tekrarıyla beslenen bir döngü içinde varlığını sürdürdü. Zenginlik ve yoksulluk arasındaki bu kasaba, geride bıraktığı mirasla sadece kayıpları değil, aynı zamanda devam eden bir kaderi de taşımaya devam etti.